20 Ocak 2012 Cuma

Şimdi ben buaraya neden yazdım?
Niçin yazdım?
Nasıl yazdım?Bunu izaha gerek yok.
Görmediniz oturumu açtım yazdım ama yazmamış ta olabilirim.
Yazdıysam yazmışımdır.
Yazmadıysam yazmamışımdır.
Görünen köy, uzakta değildir.
Buraya yazdık ta sonradan yazmadık mı dedik?
Bunlar bir takım uydurma laflardır.
Sahi yahu ben buraya neden yazdım?
Kim yaz dedi bana buraya?
Tabi ya... Siftah !
Damla.



siftah!


Şu an buraya yazdığım için kendimi ünlü bir yazar moduna soktum bile, istemsizce. Tolstoy betimlemeleri ve Dan Brown aksiyonlarıyla karışık müthiş eserler ortaya çıkarasım var. Biraz da Charles Bukowski koyasım var. Evet, onsuz olmaz. “Kadınlar” kitabını okurken kendimi bir porno dergi okuyormuşum hissine kapıldım çok kez. Çok zarif ipuçları aldım ama kitabın sonunda. Evet, kesinlikle porno dergi değildi. Çünkü çok inanılmaz şeyler kattı hayatıma kitap. Porno dergiler de bazı şeyler katar insanın hayatına, bunu inkar etmiyorum; ama en belirgin özelliği insandan bir şeyleri çıkarmalarıdır. Her neyse, kitaptan en çok etkilendiğim nokta, Henri Chinaski’nin kadına ağız işi yapmak üzere olduğu kısımda geçiyordu. Hatırladığım kadarıyla kadın bunu yapabileceğinden emin misin diye soruyordu Henri’ye. Evet yapabilirim diyordu adam. Çok geç değil mi ilk defa yapmak için peki, diye soruyor tekrar kadın. Ve işte benim en çok etkileyen laf; “ben zaten her şeye hep çok geç başladım”. Her şeye hep çok geç başlayan, sürekli kadınları arzulayan ve üç yüz küsür sayfalık kitapta sayamadığım kadar kadınla birlikte olan, dağınık, sevimsiz, ama gerçekçi, samimi, içindekileri açıkça söyleyebilen bir adam vardı orada. 


Her şeye hep geç başlamak, ben belki de bu lafta kendimi bulduğum için bu kadar etkilendim. Ben de çok şeye çok kişiden çok daha geç başladım. Hala başlamadığım şeyler var. Gerekenden çok önce başladığım şeyler de var, çok az miktarda. Ama ben Charles değilim. Ben buraya açıkça yazamam her şeyi. Belki o da 23 yaşında olsaydı öyle bir kitap yazamazdı. Cesaret edemezdi. Evet ben cesaret edemem. Kendimden utanırım bazı şeyleri buraya dökerken. Belki ben de 50’li yaşlarımda olsam rahatça yazardım her şeyi, herkesi, her anımı. Ama şimdi olmaz. Şimdi bana sadece kendi kendime itiraf etmek düşer her şeyi. Bununla başlar zaten karakter eğitimi bence. Önce kendine itiraf edersin hayatındaki eksileri artıları, korkuları, utançları, kayıpları… Bu yaşlarda daha fazlasını yapamazsın. İnsanlara itiraf etmeye başlarsan düzene ters gider, tepki toplar ve silinirsin. Eğer yeterince güçsüzsen tabii. Güçlülük de kendinle barışık olmakla, kendine itiraf edebilmekle başlar gerçekleri. Ne kadar güçlü olursan o kadar zor silinirsin.


Ben başladım çoktan itiraflara. Gitgide daha güçleniyorum. Şimdiden büyük yazar triplerine girdim dedim. Bu itirafımla “siftah”ımı yapıyorum buraya. Ama üstüme gelmeyin, bu kadar basit mantıklarla felsefe yapmaya çalıştığım için. Daha yeniyim. Her şey gibi itiraf etmeye de çok geç başladım. Ama hızlı ilerleyeceğim, bundan eminim. Çünkü yarın muhtemelen yazdığım bu yazıyı bile beğenmeyeceğim. En hoşuma giden özelliğim de bu biliyor musunuz? Hiçbir zaman geçmişimde yaptıklarımdan memnun olmadım. Yarın muhtemelen kendi kendime, “yine boş boş felsefe yapıp durmuşum” diyeceğim. Ama hep yaptığım şey, felsefeler uydurmak. Daha doğrusu oradan buradan topladığım felsefeleri harmanlamak… Ve hep daha iyisini yapmak için uğraştım. Uğraşacağım da. “Daha çok yolun var” geyiklerini duyar gibi oldum. Evet, daha çok yolum var. Sizin de daha çok yolunuz var. Cem.